Hiçbir yere ait olmayan onlarca kişiyi benimser
Benimsedi.
Az biraz dursa belki nefes akışını hissedebilirdi
Durmadı.
Kafayı bozdu.
Kendiyle ve birileriyle.
Sanatsal bir kafa bozması vardı. Aidiyet duygusu olmayınca nefesini bile farkedemiyordu.
Hem bu yeni başlamamıştı.
Küçükken de böyleydi. Otoriteye karşı çıkmasıyla bilinirdi.
Biraz başına buyduk. Fazlaca burnunun dikine bir navigasyonla yaşardı. Bu kadın asla akıllanmayacaktı.
Büyüdü.
Bok vardı çünkü.
Onun otoriteyle savaşı ve başkaldırıları asla bitmedi, üstelik artarak devam etti...
Bu kız artık hayal aleminde yaşıyordu.
Ne otorite olabiliyor ne de otoriteyle kalabiliyordu. Birşeyler başarabilse oh ne ala mualla.
Ama başarısı da yoktu.
Tabii kendine göre.
Neyi başarı olarak algıladığımıza bağlı değil mi bazı şeyler.
Bağımlılıklarını evladın gibi benimsersen başarılarını da göremezsin. Başkalarının görmesini beklersin ancak.
Tabii körler ülkesinde gözün açık olsa da sana otorite yaparlar korkusuyla gören gözlerini bağlamazsan.
Herşey çok karmaşıklaştı. Kendi kontrolünü kaybetmeyi bırak başkalarıyla irtibati da kalmamıştı.
Mesela sahte dostluklar istiyordu.
Hani "gerçekçi düşmanım olsun sahte dostum olmasın" laga lugalari var ya
Bu kız öyle değildi işte
Dostun sahtesini gerçekçi düşmana tercih edecek durumdaydı. Çünkü artık ne doğru ne yanlış belli değildi. Kafası karma karışıktı.
Kendini yavaş yavaş öldürürken soyutlanmayla başladı. Kendini yavaş yavaş öldürecek ve bir daha ruhunun ait olduğu bedende var olmayacaktı. Bu bedenden tiksiniyordu.